Oyun başladı ve ilk atışlarda bana diş geçirdi. İlk üç hakkımdan ikisinde tek bir labut indirememeyi eğilerek yaptığım 'özel atışı' kalçamdaki dikişler sebebiyle yapamamaya bağladıysam da ilk strike benden geldi. Allahsız XI boş durmadı ve o da yaptı. Acımasız davrandım ve spare yaptım. Ama bir türlü öne geçemedim. Maç da 95-81 ablamın lehine sonuçlandı.
30 Ağustos 2008 Cumartesi
Bowling ve Photoplay günü...
Oyun başladı ve ilk atışlarda bana diş geçirdi. İlk üç hakkımdan ikisinde tek bir labut indirememeyi eğilerek yaptığım 'özel atışı' kalçamdaki dikişler sebebiyle yapamamaya bağladıysam da ilk strike benden geldi. Allahsız XI boş durmadı ve o da yaptı. Acımasız davrandım ve spare yaptım. Ama bir türlü öne geçemedim. Maç da 95-81 ablamın lehine sonuçlandı.
Zafer Bayramı
Torpiller, kız kovalayanlar, tapa silahları, füzeler, altıpatlarlar, hatta çıtpıt adı verilen küçük, duvara sürtünde patlamaya başlayan şeyler ve daha nicesi...
Polisten kaçmak... Arkadaşlarla otururken birden bire bir torpili yakıp ortaya bırakmak... Abartıp milletin eline tutuşturmak... Plastik şişe, tuz ruhu ve metallerle patlayıcı yapmak... Farkında olmadan bomba yapmak yani...
Neler değişmiş ki ben eski heyecanı duyamıyorum. 'Bugün 30 Ağustos muydu? Hadi ya?' diyebiliyorum. Enteresan ya!
Geçmiş Olsun Kaptan
29 Ağustos 2008 Cuma
20 Dakikalık Yol, Kafadan Geçenler...
-Gazete okurken ortasını kafa atarak ayırmak güzel bir olay.
-Şampiyonlar ligi ile UEFA Kupası arasında dağlar kadar fark var. Bu farkın adı 'Champions League Theme' diye geçen o müthiş şarkı ve şaşmayan bir saat olarak 21.45'tir.
-Antibiyotik kullanımım sebebiyle yaklaşık bir aydır bir yudum dahi alkol almadım. Üzülüyorum ya.
-Tavla mı? Satranç mı? Tabi ki tavla. Elime su dökenine az rastladım, aşırı ballıyımdır. Bir de internetten satranç oynamayın derim. Anial mahlasıyla bana yorumlar yazan arkadaşım bir yanda 'hardest' modunda bilgisayara karşı oynarken diğer yandan gerçek bir oyuncuyla oynardı. Rakibinin hamlelerini bilgisayara uygulardı. Bilgisayarın hamlelerini de karşısındakine yapıp oyun oynadığı herkesi kısa sürede mat ederdi. Sen sen ol, satrancı yüzyüze oyna. Tavlada da karşıma çıkma.
-İnsan neden mail forwardlar ki?
-Aceleci Ytrum, salaklığın sınırlarını zorlayan Ytrum'dur. Evden aceleyle çıkmam gerekirken televizyon kumandasıyla klimayı kapatmaya çalıştım. Kapanmayınca delirdim. Gidip şalterini kapattım. Kumandanın yanlış olduğu trende aklıma geldi.
-Ersin Karabulut'un bu hafta dile getirdiği üzere araba sürmeyi öğrenmek yanında çığlık çığlığa bir baba varken zor iş. Bir defa denedim, deneyiş o deneyiş...
-Mersin defteri bizim kızlar için kapanıyor galiba. Bu blogu günlüğüm haline getirmemek için susuyorum ama bu benim için çok karmaşık bir olay.
-Sinem beni ihmal ediyorsun. Yorum yazmıyorsun. Olmüyür.
-Sitemimi de ettim kapanış müziğiyle başbaşasın sevgili okur:
'Die meister
die bestern
les grandes equipes
the champions...'
27 Ağustos 2008 Çarşamba
Kurban
26 Ağustos 2008 Salı
24 Ağustos 2008 Pazar
Çılbır Ye Çıldır (Yemek Tarifi)
Fark Ediyorum
20 Ağustos 2008 Çarşamba
Kaliteli Reklam... Lütfen?
Televizyon piyasasının reklamlar sayesinde ayakta durduğunun farkındayım. Kanalların birbirleri ile mücadele edişinin temel sebebi reklam yayınlayabilmek. Onlar için reklam demek para demek. Bu bilinen bir olay. Ancak ne zeka, ne mantık, ne güzellik ne de kalite içeren reklamlarla tüketicinin karşısına çıkmak ne kadar faydalı bilmiyorum. Paranı güzel güzel bastırıp reklamını en çok izlenen kuşakta yayınlayabiliyorsun, eyvallah, ama biraz düzgün reklamlar çekip, çektirip koy bari önümüze. Yüzbaşı badem ne lan?!
Reklamını beğenmediğim ürünü almıyorum arkadaş bundan sonra! Açık ve net!
Sevgili okuyucu, al şu internet sitesini de takip et, haklı mücadelemde bana destek ol...
http://www.hepimizegeldiler.com/
18 Ağustos 2008 Pazartesi
17 Ağustos 2008 Pazar
Süper Kupa Cimbom'un!
16 Ağustos 2008 Cumartesi
100 Metre Erkekler Finali
Birçok dalda rekorların havada uçuştuğu Pekin 2008'de bu gece Usain Bolt'tan başka hiçbir şey parlamadı. Adam son on metrede sağına soluna bakarak, tribüne şovlar yaparak finişe ulaştı. Üstelik kendisine ait Dünya Rekoru'nu kırarak. Dereceler tamamen şöyle:
1 Usain Bolt Jamaika,9.69 (dünya rekoru)
2 Richard Thompson , Trinidad/Tobago, 9.89
3 Walter Dix, ABD, 9.91
4 Churandy Martina, Hollanda Antilleri, 9.93
5 Asafa Powell, Jamaika, 9.95
6 Michael Frater, Jamaika, 9.97
7 Marc Burns, Tinidad/Tbago, 10.01
8 Darvis Patton, ABD, 10.03
Bu arada hatırlatmakta fayda var. Böyle başarılar ve rekorlar arttıkça Olimpiyat Barajı yükseliyor. Bu da bu tip yarışlara zaten gidemeyen Türk atletler için daha büyük zorluk demek tabi...
Özkan Uğur
Anket 2 - Kombine
Kombine almak istememin temel sebebi şu aslında: Bu sene 19 Mayıs Stadı'nın çimleri suni çim olacak. Bu da sahaları normal çim olan tüm Ankara dışı takımlar için zorlu deplasman demektir. Bu statta güzel maçlar olacaktır eski rezil zeminden kurtulduktan sonra (Her ne kadar şimdiki de tartışılsa da). Yeni transferleri ses getiren bir Ankara takımı yok ama başka stada çıkan Ankara B.Ş.B'yi eliyorum. Esasen iyi bir takım olsa da tribünde ve saha dışında yaşayabileceğiniz rahatsızlık verici olayları göz önüne alıp Ankaragücü'nü de eliyorum.
Geriye geçen sene berbat olan Gençler ve iyi bir performans sergileyen Oftaş, yeni adıyla Hacettepe kalıyor. Yardım et bana okur. Selamsız'ın altında, arşivin üstünde. Hadi bakalım.
Yağmur
Elvan Abeylegesse
15 Ağustos 2008 Cuma
Yemek Tarifi
Domates Soslu Cevizli Makarna
Malzemeler:
-Bir paket makarna (tercihen penne)
-4 adet domates
-Bir kalıp margarinin çeyreği
-Bir tatlı kasığı domates salçası (renk adına)
-Kaşar peyniri
-Çekilmiş veya ince ince parçalanmış ceviz içi-Tuz-Karabiber
Yapılış:
Bir paket makarna kaynatılıp süzülürken bir tencerede (burası çok önemli, sosu tavada degil de makarnanın pişeceği tencerede yapmalısınız) çeyrek margarin eritilir. Daha sonra rendelenmiş olan domatesler kızgın yağın içine atılarak tuz, karabiber ve salça ekleyerek karıştırılır. Koyu kırmızı renk alan karışım baloncuklar sayesinde kıvama geldiğini belli ederken, süzülen makarnadan bir avuç alınıp karışıma eklenir. Sos, makarnaya iyice yedirildikten sonra süzgeçteki makarna yarıya ininceye kadar aynı şekilde avuç avuç tencereye atılıp iyice karıştırılır. Daha sonra süzgeçte kalan tüm makarna tencereye boşaltılıp karıştırılır. Burada amaç makarnanın sosu iyice yemesidir. Yemek kıvamına kavuşunca ocak kapatılır. Tencerenin kapağını da kapatıp kaşarı rendelemeye geçilir.
Kaşarın rendelendiği süre içinde makarna tam kendini bulmuştur. Kocaman bir tabağa doldurulup üzerine bol miktarda kaşar ve ceviz serpilir. Kolayla da servis edildiği zaman tadına doyum olmaz. Afiyet olsun.
12 Ağustos 2008 Salı
Blok...
Sonra ben düşünüyorum. Hayat her şeye benzediği gibi voleybola da benziyor. Lan bir düşünsene, mükemmel bir çaba göstermişsin. Etkili olmaya çalışmışsın oyunda/hayatta (hayat bir oyundur diyene de selam ederim...), şartlar seni zorlamış, kendinle mücadelen yetmiyormuş gibi karşına insanları da almışsın...
Pat! Bu saatten sonra olacaklar senin tekniğine mi kaldı sanarsın ki? Şans işte. Belki içeri düşer... Belki dışarı sapar... Belki son anda takım arkadaşın yetişir. Sürünerek çıkartır topu. Ne de olsa onun da menfaati vardır bu işte... Belki bu son şansındır, maç sayısıdır. Belki maç yeni başlamıştır. Belki geriye düşeceksindir, seriye bağlayacaklardır. Belki sen art arda sayı kazanacaksındır. Belki sizin mücadelenizi yöneten hata yapacaktır. Yuhalanmak ağlatacak belki seni, belki alkışla coşacaksın. Yüzlerce kişi izlerken birini önemseyeceksin belki, belki hiç birini...
Tahta zemindesindir, kumdasındır. İkişerlisindir, altışarlısındır...
Sorsan şimdi 'Muratçım her voleybol maçında bloksuz bir an geçmemekte midir?' diye ne cevap veririm. Basit, ama kabullenmesi zor.
Ben çevremde basit bir maç geçiren insanlar görmedim. Ben mücadelenin olmadığı bir hayata tanık olmadım. Bence sırf bu yüzden voleybol, blok'suz çok manasız...
11 Ağustos 2008 Pazartesi
Ben geldim!!
-4 saatliğine belimden aşağısı tutmadı. Matah bir şey olmamakla beraber çok acı. Bir ayağınla annen, diğeriyle anneannen oynuyor ve 'Ehauhe hissetmiyorsun şimdi öyle mi?' diyorlarsa da durum değişmiyor.
-Bir yumurta büyüklüğündeki alnınan parçam yattığım odada sergilendi. Annem ilk gördüğünde suratını çok garip bir şekle soktu. 'Ana yüreği, kaldıramıyor.' diye içimden geçiriyordum, kadın kusmaya gitti...
-Hastane ile ilgili son madde bu. Gözlem odası denen yerde benimle birlikte yatan bir yaşlı teyze ve bir de küçük çocuk vardı. Çocuk liseye yeni geçmiş. Genel anesteziye maruz kalan bir tek o vardı. Çocuk ayıldıktan sonra narkozun etkisi geçmemişti. Annemler ve etraftakiler bunu fırsat bilerek çocuğa onlarca soru sordular. Cevaplarına kahkahalarla güldüler. Çocuğun aşk hayatından geleceğe dair hedeflerine kadar her boku öğrendiler. Bence narkozun etkisinden tamamen kurtulmadan hasta herhangi bir insanla diyaloğa sokulmamalı. Bu bir hastanın ciddi ciddi hakkı olmalıdır. İnsan bir nevi 'veritaserum' (araştır, öğren) etkisinde çünkü ameliyat sonrası ilk saatlerde.
-Meyve suyu oldum!
-Günün olimpiyat özetleri çok sıkıcı: 'Evet sevgili olimpiyat severler. Ülkemiz bugün yarıştığı 4 dalda, bilmemkim bilmemkim ve bilmemkim ile başarısız oldu.'
-Olimpiyat deyince: Michael Phelps. Saygılar abi...
-Bir Galatasaraylı olarak FB TV'den büyük zevk alırım. Ama MTK masalı baydı beah...
-Haydi Amerika, sen de katıl da 3. dünya savaşı çıksın. SALAKLAR...
-Evden kaçtım. İnternet kafeden yazıyorum :)
-Rahat uyumadıysam kabus görüyorum.
-10 dakika süren ve anestezi uzmanı ile evrim teorisini tartıştığım bir konuşma yapacak kadar rahat ve acısız olduğum ameliyattan sonra iki günde bir pansuman oluyorum. Her biri yirmi dakika sürüyor ve ömrümden ömür gidiyor.
-Gördüğüm kabuslardan birinde Çağlar bana Amerika'dan PSP getirmiyordu!
-Müzik dinlemek istiyorum! :(
-Daha çok şey vardı ama, tıkandım. Öpüldün :)
6 Ağustos 2008 Çarşamba
Sağlık Arası...
Fark Ediyorum...
Slap Bet
5 Ağustos 2008 Salı
Hikaye insanı olmak...
Çocukluğunu serilere boğularak geçirmemiş de olsa bu alana, bu konuya ilgi duymaktır.
Ben mi? Tam anlamıyla hikaye insanıyım. Gelişine yaşadığım ve beklentim olmayan şu hayatta gerçek ve gerçekdışılıkla müthiş bir bağ kurabilme yetisi sağlayan önemli bir olgudur hikaye benim için. Anlatmayı ayrı seviyorum, dinlemeyi ayrı seviyorum, okuması bambaşka.
Bazen beyaz perdeye veya cama yansıyor öyle de haz alıyorum ondan. Bazen tarihi geçiyor. Efsane olarak değişiyor. Küçükken soba başında pişmesini beklerken kestanelerimizi büyüklerimiz anlatırdı. Her büyüğümüz ayrı anlatırdı. Her birinin beğendiğim detayını seçer, ben de öyle anlatırım. Belki de büyümüş olmak istememin en önemli sebebi buydu. Evet, etrafımda daire oluşturmuş çocuklara hikayeler, efsaneler anlatmak veya benim gibi bir hikaye, efsane ilgilisinin dikkatini üzerime toplamak. Hikaye bittikten sonra mantıksal çıkarımlar, günümüz olaylarına göndermeler yapmak en büyük zevklerimden bir başkası. Şahmeran'ın akibeti nasıl oldu, kırk değişik sonuçtan kendi felsefeme en yatkınını seçip anlatmamın sebebi de bu yüzdendir ya.
Hikaye bir gelenektir. Evet bu tip lafları da severim. Geçmişten bu güne köprülerdir gelenekler. O zaman geçmişten bugüne olan köprünün ağırlık merkezindeki gerçeklik ve gerçekdışılık arasındaki nokta mıdır hikaye? Bilemiyorum öyledir belki.
Çikolatadan ev olmaz, yılanlar öç almak için vakit kollamaz, uzun saçlı her kız rapunzel kadar güzel değildir, kralın kıyafeti belki de gerçekten görünmez ipektendir ve her hikaye her zaman mutlu bitmeyebilir.
Ama bir şeyi biliyorum: Hikaye, gerçekten de gerçektir.
3 Ağustos 2008 Pazar
Burger KING vs. Mc Donald's
-Burger King'in menüleri daha doyurucu.
-Burger King'in hamburgerleri efsanedir. Bir Triple Whopper, Bir Big King XXL olaydır.
-Sos konusunda da fark atar Burger King. Bir sarımsaklı mayonez vardır ki hele parmağını batırıp ısır.
Tek bir eksiği vardır o da Pepsi ile çalışması. Sırf bu yüzden en büyük fantezim bir alışveriş merkezinde Burger King'den menü aldıktan sonra Mc Donald's'a uğrayıp bir jumbo boy Coca Cola istemekti ki geçtiğimiz günlerde Mersin Forum'da yaptım böyle bir güzellik kendime.
2 Ağustos 2008 Cumartesi
Eskiyi Hatırlamak #4
Dün Peynirli Cheetos yerken fark ettim. Sürekli elime gelen ve beni rahatsız eden naylon içindeki taso benzeri şeyi aldım ve çöpe attım. Sonra da kendi kendime üzüldüm. Ulan bu çocukluğumuzda uğruna kavga ettiğimiz, ortaklıklar kurduğumuz, paralar biriktirdiğimiz şeydi. Bir çırpıda çöpe atıveriyorum şimdi. 'Acaba şimdi bayıldığım ama ilerde rahatsızlık veriyor diye çöpe atacağım şey ne?'' diye merak ediyorum doğrusu.
Kanon...
1 Ağustos 2008 Cuma
Steaua Bükreş
'Bu takımı eleyemeyeceksek zaten o gruplarda yer almamızın bir alemi yok. Elersek de orada başımızın çaresine bakarız...'
Başarmak...
Benim de başarılarım oldu kendi çapımda ama bu daha fazlasını istememem için sebep değil... İrili ufaklı başarılarım devam etsin istiyorum ve listeliyorum:
-Parmağı ağza sokarak ıslık çalabilmek.
-Rövaşata ile gol atabilmek.
-Bir Dünya Kupası finali izlemek.
-Uçları çengelli toka ile saçımı toplayabilmek (yardım almadan)
-Bir defa girip başarılı olduğum YDS'de tüm soruları cevaplamak.
-Sahnede bir müzik aleti çalmak.
-Bir bilgisayara format atabilmek.
-Kendi kendimi şaşırtabileceğim bir edebi eser yaratmak (Şiir olur, kitap olur, tekerleme bile olur).
-Üzerinde çalıştığım dine -inanç felsefesi diyelim- en az bir kişiyi inandırmak.
-Zıpkınla balık avlamak.
-Bir dersin hem vizesinden hem finalinden 100 almak (Shakespeare olsun bizim olsun)
-Amatör olarak da olsa Curling oynamak.
-Herhangi bir şekilde Rekorlar Kitabına girmek.
Uzar gider... Zaman zaman yanına + işareti konur, zaman zaman yenisi eklenir. Zaman zaman bu tip meseleler tarafımdan başarı olarak görülmez ve listeden silinir. Söyleyelim de...