Saydıralım

30 Kasım 2008 Pazar

İşte Bu Blogun Hikayesi

Eminim merak edeniniz boldur, 'Yahu bu Ytrumnoua ne demek oluyor, biz bloga girerken mfg-ix mix garip harfler yazıyoruz?' Bu çocuğun kullanıcı adı neden ix?' gibi soruların cevabını. Tek tek vereyim cevabımı, zamanıdır:

YTRUMNOUA : Bu isim aslında çok eskilerden beri kullandığım bir isim sayılmaz. Aüsözlük'ü kurduğumuz gün kendime enteresan bir nick araraken ismimden daha fazla duyduğum hitap şekli olan MURTY'yi ters çeviresim geldi. YTRUM çok fazla sade olacak gibiydi, ben de hayatıma yön vermiş olan ve şu an bir hobiden öteye götüremediğim futbolun bendeki en büyük yansıması olan 9 numarayı (forma numaramdı başka bir şey giymezdim) almanca olarak yazı ile yanına ekleştirmeye karar verdim. YTRUMNEUN oldu. Almanca'dan nefret etsem de iş işten geçmişti ve o haliyle beğenmiştim bu ismi. Ancak blog açarken aynı hataya düşmemeye çalışarak DOKUZ'un latincesi olan NOUA'yı ekledim. Latinceye olan nefretim apayrı tabi ama bu blogun tepesini de YTRUMNOUA yazısı süslüyor ve çok seviyorum.


MFG-IX: Bu da blogun adresi bilindiği gibi. İnsanlar ne yazsın da buraya gelsin diye düşünürken karar verdim: 'Benim yaşam formülümü yazabilirler!' Bu da babamın baş harfi olan M, Annemin baş harfi olan F, Ablamınki G ve o özel rakamın Roma Rakamı halinde yazılışı olarak belirlenmişti tarafımdan bundan iki yıl önce. Sol koluma da aşağıda gördüğünüz üzere bir daha silinmemek üzere işlenmişti:



Kullanıcı adım IX de az önce bahsettiğim gibi ROMA rakamında 9, başka bir şey değil yani...


Olay budur. Blogu yazma sebeplerim de 100. postumda belirtilmişti zaten. Yeter artık üzerime daha fazla gelmeyin! :)

Düzeltme: Noua latince değil rumencede dokuz demek...

29 Kasım 2008 Cumartesi

NTV SPOR

Daha önce bir tanecik postta madde olarak bahsetmiştim ama başlı başına bir post olmayı hak ediyor bu kanal. Yahu böyle güzellik olur mu?!

-Sergen Yalçın, Hakan Ünsal, Rıdvan Dilmen gibi yorumcular...

-Güntekin Onay, Burcu Esmersoy, en önemlisi Ercan Taner gibi isimler... ÜStelik bu isimleri sadece program sunarken görmüyoruz. Belgesellerdeki dublajlar ve maç anlatımları da onlara ait...

Mükemmel belgeseller, futbol mundial, diğer spor ve sporcularla ilgili bol bol tanıtım, günün herhangi bir saatinde karşınıza çıkan lig özetleri, haftasonu canlı maçlar, süper lig maçları ile ilgili müthiş analiz ve yorum programları... Daha başka birçok şey...

Açıkçası 6 saatlik bir yolculuk sonrası sabahın 5.40'ında koltuğa uzanıp büyük özlem duyduğum televizyonu açtığımda ilk izlediğim kanal NTV SPOR oldu. Başka da kanal izleyesim gelmiyor...

SEMUM

Türk filmlerine özel bir ilgim var. Özellikle son yıllarda çıkmış olan bütün filmleri izlemek gibi bir amacım var ki çoğunu da izlemiş sayılırım. Sabaha karşı yapacak bir şey bulamayınca VideoGoogle'da Semum'u izlemeyi tercih ettim. Hasan Karacadağ'ın ikinci 'korku' su. 7.2 olan IMDB notuna gülüp geçiyorum.

(Bu arada belirtmekte fayda var, gerek Yılmaz Güney filmleri olsun, gerek son yapım Türk filmleri olsun (Mesela Çağan Irmak'ın Ulak'ı) VideoGoogle'da bulunup izlenebiliyor. Can sıkıntısına birebir, download ile uğraştırmıyor)

Sonuç:

Tarih boyunca izlediğim en kötü film olan Araf'ı geride bırakarak zirveye yerleşti. Orada uzun bir süre rahat kalacak sanıyorum. Yine de benden bir fragman size. Olur da merak ederseniz favori sahnelerimi paylaşırım.

25 Kasım 2008 Salı

My Rollercoaster

Dinlemeden geçme :)

100

100 diyorum dostum 100!!!

Canım istediği zaman, arasıra esince yazmak istediğim bir blog olarak açtım bunu. Tahta mandalı hatırlayıp gülümsediğimde açıp yazacaktım bloguma, dinlemeden edemediğim bir şarkıyı yazacaktım, ve her daim izlemekten bıkmayacağım insanı yansıtacaktım burada.

Selamsız olacaktı blogum işte, arada geçerken uğrayacaktı insanlar. Eşin , dostun yorumunu alacaktım. Hayatımda paylaştıklarımı bir de blogda paylaşacaktım onlarla. Teşvik edene eyvallahım olacaktı. Daimi takipçilerim benim insanlarım olacaktı yani.

Sonra diğerleri gelecekti yorumlarıyla, blog dünyasından dostum olup çıktılar. Yavaştan içimi dökmeye başladım. Benimle sevindiler benim hastalığıma üzüldüler.

Okunabilir olduğumu başkasıyla paylaşmaya çalıştılar bloglarının kenarında. Beni özel olarak tanıtmaya karar verenler de oldu.


Sözün özü, kendi hayatımın ufak ayrıntılarını yazmak için açtığım bu blogda 100. yazıyı yazarken aklımda değerli dostlarım var. Müziğimizi,filmimizi, anımızı, ilginçliğimizi beraber paylaştığımız güzel insanlar var ve ben bu blogu gerçekten çok seviyorum. Nice yüzlere...

Barney ve How I Met Your Mother




Siz sevgili blog takipçilerim arasında How I Met Your Mother sevenler bloguma günde bilmemkaçyüz kez gelsin diye yaptığım bir güzelliktir yukarıdaki nezih video...

24 Kasım 2008 Pazartesi

Mutluluk

Yağmur, soğuk hava, pantolonların paçası kendini çamura çoktan teslim etmiş. Gece boyunca uyumamışım. Yüksel Caddesi her zamanki gibi kalabalık. Suratım asık ve düşünceliyim. Oradaki ortaokuldan bir müzik yükseliyor. Maksimum 8 yaşında olan bir çocuğun kemanından çıkıyor sesler:


'Da-ha dün-an ne-mi zin...'


Ağzımın kıvrımları ters yönde hareket ediyor, neşeleniyorum... Öyle ki, karşımdan gelen insanlar beni görünce gülümüyorlar.

Teşekkürler Be Vatikan!


John Lennon, 'Beatles şu anda İsa'dan çok daha ünlü.' dedikten sonra afaroz edilmişti. 40 yıl sonra Vatikan'dan gelen haberle tüm Beatles, John Lennon severler sevinçten göz yaşlarına boğuldu:

'İşçi sınıfı ağzıyla atıp tutan genç birinin, bilinçsizce ortaya attığı talihsiz sözlerdi. Aslında onun ve Mc Cartney' nin besteleri yozlaşmaya ışık tutmuştur.'

Şeklinde bir beyanatla affedildiğini açıklıyorlar. Sanki John cehennemden cennete yatay geçiş yaptı...

23 Kasım 2008 Pazar

Eskiyi Hatırlamak #6

Bilen Kazanır

Genel kültür ve bilgi yarışmaları üzerine kafayı bozmuş birisi olarak artık bu postu yazma kararı verdim. Yaklaşık bir saattir oynuyorum ve gerçekten mükemmel bir vakit geçirmece aracı.

Oyunu oynamak için şuraya girip oyunun üzerine tıklamanız yetiyor. Maksimum 4, minimum 2 kişilik masalarda size sorulan 15 soruyu cevaplamanız gerekiyor. İlk önce 'cevapla' tuşuna basan cevaplama hakkına sahip oluyor. Eğer yanlış cevaplarsanız sıra rakibe geçiyor. O dilerse cevaplıyor dilerse bekliyor. Sonra diğer soruda kapışılıyor. Puanlama ise soruların mynet kullanıcıları tarafından cevaplanma yüzdesine göre değişiyor. Genelin doğru cevapladığı sorular 7 ile 20 arasında değişiyor. Zor sorular için ise 130 puan dahi alabiliyorsunuz. İlk 5 soru 'çerez' diye nitelendirilebilir. Son 5 ise ciddi anlamda zor. Hatta hiç soru cevaplamadan devam edip son 5'i cevaplarsanız kazanırsınız, o derece.

Sorular ağırlıklı olarak Osmanlı Tarihi, Türkiye Coğrafyası, Ülkeler Coğrafyası, Futbol, Fen Bilimleri (Element kısaltması çok soruluyor), Hayvanlar Alemi, Edebiyat ve Bilim, Kuruluş ve Topluluk Kısaltmaları şeklinde oluyor.

Ciddi anlamda bağımlısı olabileceğiniz bir oyun Mynet Bilen Kazanır. Mutlaka deneyin diyorum.

Bu da oradan bir laf, sevgili Anıl için gelsin:

-Başlayın memet!

20 Kasım 2008 Perşembe

Chinese Democracy



An itibariyle dinlemeye başladım. Biraz uzadı ama çıktı sonuçta. 'Yavrularım benim!' derdim de Axl var sadece :)


I'm Sorry For You
Not SorryFor Me!

16 Kasım 2008 Pazar

Yuh Artık MSN!

Tam şu anda yaşadığım bir olayı aktarıyorum:

Epeydir görmediğim bir arkadaşımla konuşuyoruz sabah 6'dan beri. O ders için uyumamış. Ben de prensibim gereği sabah erken bir işim olduğundan uyanamam diye geceden hiç uyumamayı tercih etmişim. Askerden izin alan kuzenimi alıp gezecem. Konuşma bir süre sonra durağanlaştı. Ben de internetten gazeteye başladım. Bu arada kameralarımız da açık saat 6'dan beri.

Neyse, 'Öldün mü kaldın mı kız?' demek için tekrar açtım penceresini. Sırtını duvara yaslamış uyuyor. Dizindeki laptopun açısı falan kaymış. Bildiğin sızmış hatun. Şaka yapıyorsun herhalde dedim. Bir titrettim tepki yok. İkinci defa titrettiğimde şöyle bir yerinden doğruldu. 'Ya içim geçmiş pardon!' dedi. Ben dumur. O dumur.

MSN titreşimi ile birini uyandırdım ya. Oha ya!

15 Kasım 2008 Cumartesi

Atatürk ve Ben


Hazır Mustafa tartışmaları gırla gidiyor, bugün de Atatürk ile ilgili düşüncelerim ve yaşadığım bir olay geldi aklıma Anıtkabir'in önünden geçerken. Onu anlatayım:

Üniversitedeki ilk yılım. Genelde Kızılay dolaylarında olduğumdan fazla işim düşmemiş Anıtkabir'in olduğu taraflara, Tandoğan'a falan. Bir gün Bahçelievlere dolmuşla giderken Anıtkabir'in hemen yanından geçiyoruz. Ben nasıl heyecanlıyım var ya. Hayatımda ilk defa Atatürk'e bu kadar yakın olmuşum. Durdurup dolmuşu inip Anıtkabir'e gidecem nerdeyse. O sırada dolmuştaki diğer insanları gözlemledim ve garipsedim. Biraz da kızdım. Yanımdaki arkadaşa:

'Abi insanlar ne kadar kayıtsız ya. Atatürk'ün yanından geçiyorlar hiç sallamak yok nasıl ya..' falan dedim. Ankara'nın soğuk ve kayıtsız insanlarına ayrı bir kılım zaten. Bu esnada da dile getirmek istedim.

O günün üzerinden 2 yıldan fazla geçti. Bugün yine Bahçelievler'e gidiyoruz ve yine aynı yoldan geçtik. Arkadaşımla futbol muhabbeti yapıyorduk. Yolun son dönemecinde iki yıl önce söylediklerim aklıma geldi. Kendi kendime gülümsedim.

Aslına bakarsan olay Atatürk'ü Anıtkabir'in önünden saydı duruşu yapıp geçerek falan sevmek değil biliyor musunuz? İçindeki saygı ve sevgi önemli O'na karşı. O fevri hallerim bana şu an manasız geliyor itiraf etmek gerekirse.

---

-İsmet Paşa, bu çocuk neler yazmış böyle?
+Paşam, bu çocuğun sana saygısı sevgisi kalmamış. Seni adam yerine koymuyor besbelli.

Atatürk atını sürüyor,

-Yürü gidelim bu blogdan İsmet Paşa...

---


Not: O, zamirinin cümle içinde büyük yazılması kuralını sadece Atatürk'e layık görüyorum küçüklüğümden beri. Sanki Mehmet'ten, Ayşe'den bahsederken 'Seviyoruz O'nun yazılarını.' şeklinde cümle kuramazmışız gibime geliyor.

14 Kasım 2008 Cuma

Shaolin Soccer

Çok eskilerde izlediğim süper bir futbol filmi. Fragmanına buyrun.



9 Kasım 2008 Pazar

İsyan Noktası


Bu bir derbi yazısı değil. O maçla ilgili konuşulacak pek bir şey yok. Ritüel devam etti. Benim isyanım yalnızlığıma. Kalabalık yalnızlık falan gibi edebi detaylar da bulamayacaksın yazımda. Derdim çok basit.

Ben çok hastayım! Bilenler pek iyi biliyorlar. Bir hastalandım mı her şey üst üste gelir, müthiş sarsılırım sonra da uzun bir süre hastalık falan uğramaz bana. Bu açıdan bakıldığında güzel bir durum, birkaç gün çekiyorum ve bir yıl düzgünüm...

İsyanım büyük. Sırtıma battaniye ver, su getir, kahve yap, uyurken üstümü ört diyebilecek birisi yok yanımda. Annem yok. Bunların hepsini kendim yapıyorum. Kalkmışken kahve isteyen varsa ona da yapıyorum kahveyi. Koyuyor be.

Çıldırasım geliyor. Birbiri ardına gelen öksürüklerimi bastırmak için dört dönen yok etrafımda. Burun kıvırdığım kocakarı ilaçları ile iyi olmama uğraşan yok. Nefret ediyorum ben ailemden uzak olmaktan. Huzurun her türlüsü orda abi! Başka şehirde onlardan uzak yaşayığ birey olma çabaları içinde olmak istemiyorum. Terk edip gitmem an meselesi!

5 Kasım 2008 Çarşamba

Memleket...

Altan Erkekli ne de güzel diyor Vizontele'de köy ahalisine:

'İnsan memleketini niye sever?
Başka çaresi yoktur da ondan.
Amma biz biliriz ki;
Bir yerde mutlu mesut olmanın ilk şartı orayı sevmektir.
Burayı seversen burası dünyanın en güzel yeridir,
Amma dünyanın en güzel yerini sevmezsen orası dünyanın en güzel yeri değildir.'

diyor ya, defalarca izleyip göz dolduruyorum. Hoş, artık Vizontele'nin her sahnesinde aynı etkiyi yaşıyorum.

4 Kasım 2008 Salı

İddaa'da Tek Maçta Yatmaktan Nefret Ediyorum!

Evet! Nefret!

Uzun süredir oynamadığım iddaa'yı ev arkadaşımın oynadığını görerek şöyle bir maçlara ve oranlara bakayım dedikten sonra oynadım. Şampiyonlar ligi hakkında bilgi sahibi olduğumu düşünerek ev arkadaşlarımın dalga geçtiği bir kupon yaptım:

Kupona göre Bordeaux'nun Cluj'u deplasmanda yenmesi gerekiyordu, Roma'nın Chelsea karşısında galip gelmesi, ve iddiaa'nın verdiği 1.85 oran ile mümkün görmediği Anarthosis-Inter maçında üç veya üstü sayıda gol olması...

Buraya kadar her şey tam olarak tahmin ettiğim gibi gelişti, ancak Anfield Road'da, seyircisi önünde Atletico Madrid ile kapışacak olan Liverpool'un birden fazla gol atabileceğini ve Atletico'nun da boş durmayacağını düşünerek üç gol ve üzeri oynadım. Sağolsunlar İspanya'daki maçın aynısını oynayarak beni kedere boğdular...

1 YTL'yi 30 YTL'ye çevirmek güzel bir şey olacaktı. Senden nefret ediyorum İddaa!!!

3 Kasım 2008 Pazartesi

Olağanüstü Benzerlik!

Az önce sandalyelerden düşmemize, yerlerde tepinmemize sebep olacak kadar komik, bir o kadar da şaşırtıcı bir resim geldi Memre'den. Resim, Memre'nin bir arkadaşının birlikte eve çıkacağı bir kıza ait. Benzediği kişi de yıllardır arkadaşımız olan Utku. Resimleri aşağıya koyuyorum ki ara ara gelip gülmekten kırılayım:

Aşağıdaki resim kıza ait:



Ve şimdiki resim de bizim Utku'ya:




Gel de ölme, gel de yüce rabbime inanma :) (Hadi abarttım biraz)