Saydıralım

31 Temmuz 2008 Perşembe

Pekin 2008

Merakla bekliyorum...Her zamanki gibi Güreş ve Halterde altına yakınız. 50'den fazla sporcumuz katılacak. Çekiçte de başarı bekliyorum Eşref Apak'tan. Taekwando'da Bahri Tanrıkulu da iddialı olacak.

Masa Tenisi, Atletizm gibi dallarda yabancı uyruklu sporcularla katılıyoruz bildiğim kadarıyla. 4 yılda bir yapılan bir spor şenliği bu da nihayetinde. Bekleyelim görelim...

28 Temmuz 2008 Pazartesi

Sözlük vs Blog

Düşünceleri ile aktarmak, fikirleri irdelemek... Bütün bunlar yazı ile daha güzel kanımca. Edebi anlamda da kendimi bildim bileli yazıyorum. İnternette de vaktim çoğunlukla bununla geçiyor. En çok yazdığım ve okuduğum iki olgu var tabi: Bloglar ve sözlükler.

Şu an sorsalar hangisi diye seçecek konumda değilim. Bugüne kadar 6 adet sözlükte yazdım. Bu 10.000'den fazla entry demek. İlk sözlük deneyimimde lisenin başlarındaydım. Şimdi o dönemki yazıları okuyunca gülüyorum. Bunca yıllık sözlüksel meselelerinde sözlüklerin şahı Ekşi'de de bulundum, kendi sözlüğümü de yarattım. Şu an okumaktan başka bir şey yapamıyor olduğumu fark ettim. Bunu farketmemde de şu blog önemli bir rol alıyor.

Blog olayı da hayatıma çok değil 4-5 ay önce girdi. Bir aydır düzenli olarak yazıyorum. Kurallara bağımsız olmak, yazacağın şeyleri kendinden başka kimsenin umursamayacağının farkında olmak aslında senin yazma isteğini arttırıyor. Ama bu blogu düzenli olarak takip eden çok sevgili insanlarla fikir paylaşmak, onların kendi bloglarında yarattığı hayata dahil olmak da çok güzel bir olay.

Durup dururken aklıma geldi işte. Karar veremedim, konu yazmak odaklı olarak belirlenmiş vaziyetteyken: 'Sözlük mü? Blog mu?'

27 Temmuz 2008 Pazar

Perfect Strangers

'If you hear me talking on the wind you've got to understand we must remain perfect strangers ...'

Braga : 3 Sivasspor: 0

:(

25 Temmuz 2008 Cuma

Dönüş

Ankara olayım kısa sürdü. Küçük bir 'rebirth' durumu yaşamış sayılırım doğrusu. Yine cam kenarına oturdum, yine kafamdan çok şey geçti:

-Otobüste daha önceden izlediğim filmlerin konmasını sevmem. Bu sefer durum farklıydı. Zaten yarı uyuyarak izlemiş olduğum bir film olan 'Deja-vu' vardı. Yolculuğun ilk yarısı düşüncesiz geçti haliyle.

-Otobüsümüz takla atmaktan son anda kurtuldu. Horlayarak uyuyanlar bile sarsıntının şiddetiyle ayağa fırladılar.

-Mp3çalarım olmadan gerçek anlamda bir hiçim.

-Bir şarkının ismi şarkının içinde geçtiği anı çok seviyorum. Bana garip bir haz veriyor o an.

-AŞTİ'ye otobüsün kalkışından bir dakika önce vardığım için Uykusuz alamadım. Molada alırım dedim. Orada değil O, gazete bile yoktu. Çok kızdım.

-Bolçi... Tadın, tattırın...

-Karar aşamasında olan bir meselem vardı. Son noktayı yıldızları izlerken koydum. Okul başladığı dönemlerde bir adet muhabbet kuşu alıyorum. Adı 'V' olacak.

-Kuştan; 'voilà! in view, a humble vaudevillian veteran, cast vicariously as both victim ... ' diye başlayan bölümü söylemesini beklemiyorum ama, en azından 'Good evening, London!' demeyi öğrensin. Onu diyemese de Murat diyebilsin bari.

-Hangi kapıyı çalsam karşımda 'Burukacı!'

-Eğer bu sene Beşiktaş şampiyon olursa Süper Lig'i bırakıyorum. Hatta belki futbol bile izlemem 'Dönek bişisin olm!' diyerek.

-'Oğlum, lan' gibi kelimeleri kullanan kızlar kadar iticileri yok. Bu kelimeleri bir kıza kullananlar dışında tabi. Onlar en iticiler!

-Futbol demişken. Sabah 6'da geldim eve. Uykum da yoktu. NtvSpor'u açtım. Yıldız Futbolcular belgeseli vardı. Daha önce görmediğim Maradona golleri gördüm. Saygım arttı. O ara babam uyandı. 'Baba Cruyff ile Beckenbauer'in mücadelesini gösterdi az önce!' dedim. Oturdu yarım saat maçı anlattı. 'Güzel attı Müller dönerek, değil mi?' dedi. Futbolcu emeklisi bir babaya sahip olduğum için bir kez daha mutlu oldum.

-Bir batak federsayonu kurulmazsa çok daha fazla insan yitirilecek.

-Son maddeyi gereksiz yazdım sanki. Bitti!

24 Temmuz 2008 Perşembe

Dizimania...

Şu an itibariyle (sabah 06.10) yeni sezon bölümlerini sabırsızlıkla bekleyeceğim diziler arasına How I Met Your Mother da girdi. Dizinin her bir bölümü yirmi dakika olmasına rağmen 3 sezonu bitirmem üç ayımı aldı ve 3x20 yi henüz bitirdim. Üstelik bu bölümlerin çoğunu üniversiteye gelmeden önce veya yaz tatilinde izlemiş olduğumdan pek az bölüme şaşırabildim. Kahkahası aynı zaten.

Lost, Heroes, Prison Break, Six Feet Under, Desperate Housewives, Nip Tuck, My Name Is Earl, Prison Break ve şimdi de How I Met Your Mother...

En azından şimdi içim rahat. Yıllar önce her gün delicesine izlediğim Pokemon'u birdenbire kaldırmışlardı yayından. Sonunda ne oldu, ne bitti bilememiştim. En azından bu diziler hakkında bilgiler öğrenebiliyorum ve birçoğu çok yakında devam etmeye başlayacak...

Futbol #2



Rastgele fotoğraflara bakınırken bir sitede rastladığım fotoğraf. 1958 yılının en iyi fotoğrafı seçilmiş. Mükemmel bir kare...

23 Temmuz 2008 Çarşamba

E Hadi Fikstürümüz de Hayırlı Olsun



İlk derbi Onuncu Hafta, Saraçoğlu'nda Fenerbahçe ile Galatasaray arasında. Fenerbahçe'nin bu maçın hemen üç hafta sonrası Beşiktaş'ı ağırlaması ilginç. Araya avrupa da girerse zorluk çekebilirler.

Lige Sami Yen'de Denizli'yi ağırlayarak başlıyoruz. Güzel başlar umarım. Fenerbahçe ilk hafta taraftarı ile değil ve aynı şekilde Beşiktaş da.

Güzel bir lig olsun diliyorum. Geçen yılki kadar olsa da kafi.

http://http//www.sporx.com/futbol/superlig/118936/

Vizontele

Anket mertebesine ulaşabilecek kadar oy kullanılmamış olsa da G.O.R.A'ya fark atan Vizontele galip geldi. Bana ise o filmin en sevdiğim bölümünü, hayatımda ilk kez Akdeniz Bölgesi'nin dışında yaşamaya başladığım zamanlar içimdeki sıkıntıya birebir olan Başkan'ın o müthiş konuşmasını paylaşmak düşüyor:

'İnsan memleketini niye sever?
Başka çaresi yoktur da ondan.
Amma biz biliriz ki,
Bir yerde mutlu mesut olmanın ilk şartı orayı sevmektir.
Burayı seversen burası dünyanın en güzel yeridir.
Amma dünyanın en güzel yerini sevmezsen, orası dünyanın en güzel yeri değildir!'

Dedim ve öyle alışmaya çalıştım denizsiz memlekete...

22 Temmuz 2008 Salı

Suna Pekuysal


Yolun açık olsun büyük usta...

21 Temmuz 2008 Pazartesi

Yavru Fil



Daha sempatik bir şeye rastlamadım...


Güzelleşme Listesi

İçmekten bahsedeceğim. Favorilerimi sıralayayım şöyle.
1 Numara: RAKI
Rakı şu alemde en çok sevdiğim içkidir. Gerek adabı, gerek içiş şekli ve türleriyle bir numarayı kapmaması için bir sebep yok. Şalgamla, sodayla, limonla, hatta sütle bile içilebiliyor. Mükellef bir sofrayla bol mezeli, ızgaralı bir ortamda nefis oluyor. Yalnızca süzme yoğurt ile de tadından hiçbir şey kaybetmiyor. Tek olumsuz yanı içtikten sonraki sabah midede oluşturduğu yıkımsal vaziyetler. Ama her zaman bir numara!
2 Numara: TEKİLA
O da favori içkilerimdendir ki bu listeye girdi. Sevmemin sebebi de yine içiş şekli. Shot olarak içilen bir içki oluşu, limon gibi ulvi bir olayı araya sokuşu ile beni benden alır. Zaten 6 shottan sonra Dünya bambaşka güzel olur. Normalde barda falan keyif alınacak bir içki olsa da ben evde arkadaşımla başbaşa içmeyi seviyorum. Sonra çıkıp dünyanın en rezil votkasına para verebiliyoruz. Tekilanın en güzel yanı da herhangi bir midesel rahatsızlık yaratmaması. Bir koca şişeyi bitir, uyandıktan sonra hayata neredeyse normal başlıyorsun. Bayağı oldu içmeyeli. Aklımda bulunsun.
3 Numara: ABSOLUT


Votka demedim dikkatini çektiyse. Çünkü değil. Bambaşka. Şişeleri ve tatları ile sek dahi içilebilir kıvamda. Yepyeni karışımlarla, kokteyllerle uyumlu. Ayda yılda bir içerim ama bu onun favorilerim arasına girmesini engellemez. Favorim Absolut Pears. Mandrin'i de yabana atmamak lazım tabi ki.

Jüri Özel: BİRA

Bunu yazmazsan döverler adamı yahu. Neden mi?

TV'de maç var: Bira
Evde sıkıldın: Bira
Dışarda gezerken bir mekana girdin: Bira
Yalnız başınasın: Bira
Doğum günü kutlanıyor: Bira
Tekila bitti: Bira
Konser, şenlik, festival: Bira

Yalnız onun da tek bir şartı var: Limonsuz olmasın lütfen!



Sivasspor: 0 Braga: 2

Yorumsuzum...

19 Temmuz 2008 Cumartesi

Eskiyi Hatırlamak #3


'Bıyıklı!' tahmini yaptığımızda eğer karşıdaki bıyıklı birini tutuyorsa kartında, önündeki kartların hepsi düşer, 5 tane kalırdı...

Cama yaslanmış bir kafanın içinden geçenler...

Tarsus'tan çıktım, Ankara'ya geldim. Birçok şey fark ettim, düşündüm, tasarladım... Geliyor:

-Daha bir ay olmadı evime döneli, 25 ytl'ye gelmiştim. Şimdi 40'a dönüyorum. Lanet olsun zamlara. Merhaba tren!

-Aksaray'da 'Aktaşlar Dinlenme Tesisi' diye bir yer var. Oradaki kocaman tabelada şöyle yazıyor: 'Ahmet Aktaş ve Kardeşleri Turizm ve Dinlenme Tesisleri'. Ya bu Ahmet Aktaş çok muhterem ve en büyük ferdi ailenin, muhtemelen vefat etmiş ve kardeşleri vefa örneği göstererek bu yazıyı yazdırmışlar, ya da en büyük hisse bunun; bilemedim.

-Nalan bir daha asla Türk Sanat Müziği söylemesin. N'olur.

-Domates çorbası ve kaşar peynir ikilisi. mmm.

-Burcumu soran insanlara 'Tersten okunduğunda da aynı olan burç.' diyerek onları kısa bir süre olsa da düşündürmeye bayılıyorum. Bunun beni tekdüze bir insan olmaktan kurtardığına inanıyorum.

-Uykusuz olmadan yolculuk olmuyor. Çift anlam bak! Ya uykusuz olmak lazım güzel bir yolculuk için, ya da bir adet Uykusuz alman lazım.

-Ben daha ameliyat olacağım değil mi?

-Mp3çalar olmadan da yolculuk pek güzel sayılmaz. Kurban dönüp duracak otobüsün tekerlekleriyle beraber. Deniz Yılmaz 'Prrrrrrrabaaaaaağ!' diyecek.

-Bir gün Tuz Gölü'nü göreceğim arkadaş! Ya uyuyor olmayacağım, ya da gündüz hareket edeceğim.

-Her tuvalete girenden 50 ykr alanlar mı yoksa her seferinde 'Param yok üzgünüm!' diyen ben mi daha pişkin?

-Şimdi bir de ev taşı. Oda kurası çek. Yerleş. Geri dön. Olacak iş mi ya?!

-Yıllardır Anamur'un yolları yüzünden yolculuk yapmaktan nefret ediyorum. 6 saatlik Tarsus-Ankara da, 20 dakikalık Tarsus-Mersin de aynı çile benim için.

-Resimsiz ilk Post'um bu galiba. Emin değilim.

-Bitti. Dağılın!

18 Temmuz 2008 Cuma

Bir ilk...

Love, love me do. You know i love you. I'll always be true. So please, love me do! Oh, love me do! Yeah, love me do! Oh, love me do...

17 Temmuz 2008 Perşembe

FIFA 09


Post'un başlığını görünce bile gözleri doluyor insanın değil mi? Çoğu insan için birçok şey ifade eder EA SPORTS önderliğinde piyasaya her yıl renk katan FIFA serileri. Ama bu sefer bambaşka. 2009 diyor yahu! 2009! Yaşlandık resmen! İlk defa 97 yılında tanıştığım, 95'ten beri devam eden bu müthiş seri her yıl eylül ekim aylarını heyecanla beklememe sebep oluyor.


Dile kolay: 11 yıl! 11 yıldır bir oyunu oynuyorum. Hem de hiç sıkılmadan, usanmadan. Her yıl yepyeni güzellikler, tonla saçmalıklar ekleniyor oyuna. Yine de devam ediyorum. Arada Dünya Kupaları ve Avrupa Şampiyonaları özel oyunları da ekleniyor. Keyfimize keyif geliyor. 2006 yılından beri oyun eski formuna döndü. Yani yılın son iki rakamı, 06, 07, 08'e. Gelecek yeni oyunu hemen hemen hiçbirimizin bilgisayarı kaldıracak güçte değil. Ne yapacağımızı düşünmekteyiz. Oyunu oynadıktan sonra kritiğini yazman için sabırsızlanıyorum, her yıl yaptığım gibi.


Sözü de hemen her Türk gencinin bir arkadaşıyla iddiaya girip çoğunlukla iki tarafın da kazanamadığı FIFA serilerinin açılış sloganının esasen ne olduğunu göstererek bitirmek de boynumun borcu tabi ki:



'EA SPORTS. IT'S IN THE GAME!'

Not: Fifa09 bundan sonra Fifa IX olarak anılsın, namımız yürüsün. Pliz.

Anket 1 - Vizontele vs G.O.R.A


Bir seferinde sözlüğümde radyo yayını yaparken insanları birbirine düşürmüştüm. Bu bloga yolu düşenlerin fikirlerini de merak ediyorum.

Doğu'da yaşan trajikomik olaylar mı, yoksa bir uzay filmi mi? Peki neden? Sağ tarafta değerlendiriniz efendim. Süre: 5 gün.

16 Temmuz 2008 Çarşamba

Önemsiz Gibi Görünen Önemli Dersler

Psikoloji ile ilgiliyim. Daha da çok ilgili olmak istiyorum. Psikanalize merak saldım. Mesele bu değil. En sevdiğim yapımlardan olan Space Jam'den bir sahne geldi aklıma.

Bizimkiler silik vaziyette soyunma odasındalar. Herkes bitap. Sylvester sürünüyor. Lola üzgün. Tweety halsiz. Duffy Duck moralsiz. Tweety'nin sahibi olan yaşlı teyze bile maçtan ümidini kesmiş, gülümsemiyor. Karşılarındaki yaratıklar çok vahşi, maçı almak da imkansız çünkü!

Bu sırada Bugs Bunny bir su matarasına doldurduğu su ile çıkageliyor. Elindeki iksirin maçı kazanmalarına yardımcı olacağını söylüyor. Herkes birer yudum alıyor ve canlanıyor. İçtikleri su halbuki. İnanıyorlar ve çıkıp eziyorlar. Gerçi majestelerinin uzayan kolu olmasa galibiyet yine hayal ama biz dersimizi alıyoruz mevzudan.

14 Temmuz 2008 Pazartesi

Eskiyi Hatırlamak #2


Küçükken ablamın bisikletine binerdim. Çok dalga geçerlerdi. 'Kız bisikleti o!' derlerdi. Kendi bisikletim olsun diye çok ağlamıştım. Şimdi olsa da binsem 'kız bisikletine'.

13 Temmuz 2008 Pazar

Futbol!




16 saatlik bir uykudan sonra kalkar kalkmaz yaptığım ilk iş Josystick'i elime alıp Fifa08 oynayan Anıl'ın karşısına oturmak oldu. Bugün Sivasspor'un da maçı var. Futbol dolu bir gün haliyle.Daha önce birkaç yerde yazmış olduğum, kendi ağzımdan bir futbol tanımı eklemek geldi içimden:

'Renklere gönül vermedir, milleti aynı anda bağırtmaktır. Uğruna bağrılmasıdır, aynı üniformayı giymiş 11 işçinin mücadelesidir. Rakip sakatlanınca oyunu durdurmaktır, evinde üşüyen rakibe eldivenini uzatmaktır. Atılan golü bir gün önce sahada kalan futbolcuya hediye etmektir, parmakları yukarı kaldırıp tanrıyı göstermektir.

Yetenektir futbol, milletin ağzını açık bırakmaktır. Kademeye girmektir, yardımlaşmadır. Hırstır, sahada basmadık yer bırakmamaktır. Yenilince hüngür hüngür ağlamaktır, yenince teselli etmektir. Saha kenarına gelirken içinin içini yemesidir, oyuna girerken heyecanli olmaktır.

Taraftara üçlü çektirmektir futbol, yumruk sov yapmaktır. erkekçe mücadeledir, rakibi tekmeleyen futbolcunu ıslıklamaktır. Oyuna heyecan gelsin diye sahaya sırtını dönüp oynayanlari protesto etmektir.

Anlatirken gözlerin dolmasidir.

Pratikte bitmiş, teoride ölümsüz bir hayattir futbol.'

12 Temmuz 2008 Cumartesi

Bugün Bayram


Ne zamandır yazacaktım. Şimdi aklıma geldi. Hani hemen her bayramda bir şekilde kulağımıza çalınan bir şarkı vardır. Bu postun başlığı ile aynı ismi taşıyan bir Barış Manço şarkısıdır.

'Bugün bayram. Erken kalkın çocuklar.
Giyinelim en güzel giysileri.
Elimizde taze kır çiçekleri
Üzmeyelim bugün annemizi.'

Şeklinde bir de nakaratı vardı. Yıllarca bu şarkıyı sözlerine dikkat etmeden dinledim. İçeriğini önemsemedim ve şarkıyla neşelendim. Bu şarkıyı rastgele açıp dinlediğimde sözlerin esasen o kadar mutluluk verici olmadığını, aksine çocuklarını aannelerinin mezarına götürecek olan bir babanın ağzından çıkan sözler olduğunu fark ettim. Artık neşelenmiyorum şarkıyı duyunca. Bir garip oluyorum.

11 Temmuz 2008 Cuma

Şener Şen




Geçenlerde KABADAYI'yı izlerken fark ettim de, Şener Şen çok çok büyük insan. Yani bunun her zaman farkındadır da insan, fark etme noktasından sonra emin olur. Dün de o noktayı yaşadım. Aklımdan birden bire Şener Şen'in öleceği geçti. Gözyaşlarıma hakim olamadım. Sonra o müthiş çığlığı ve koşuşu geldi aklıma. Gülümsemedim. Kederim arttı. Bu bence çocukken anne ile babanın başına bir şey gelir korkusuyla geceleri yastıkları ıslatmak gibidir. Sıcak bir duygudur. Eh, ekranın karşısında bunu yaşatabilen bir adam gerçekten de büyüktür. Budur.

8 Temmuz 2008 Salı

Plonidal Sinüs...

Her şey güzel. Yaz iyi denebilecek kıvamda geçiyor. Sıcak ve can sıkıntısı dışında normal yani. Yakınca Hacı'yız. Sami Yen'deki Metallica konserinde yerlerimizi alıyoruz büyük bir aksilik olmazsa. Ama sağlık değil mi her şeyin başı... Başlığa adını veren şeyi beklemekteyiz. Ağrı belirtileri artan bir popo ile Ağustos sıcağında bir ay yatakta yatmak... Süper, süper!





Ben susayım. Uzmanı konuşsun:

http://www.kildonmesitedavisi.com